BALIK ÇİFTLİKLERİNİN BİLİNMEYEN YÜZÜ


Ticari balıkçılığın dünyanın denizel kaynaklarının üçte birini tahrip ettiği şimdilerde, yüzyılın ortasına gelindiğinde denizlerdeki hayatın bir daha hiç geri getirilemeyeceğini söylüyor bilim adamları. 
Sudaki canlıların avcılık yoluyla insan gıdası olarak kullanılması insanlık tarihi kadar eskidir ancak su ürünlerinin yetiştiricilik yoluyla elde edilmesi Sanayi Devrimi ile başlar yani 19. yüzyılın başlarına denk gelir. Ülkemizde tatlı suda alabalık yetiştiriciliği ile başlayan faaliyetler denizlerde çipura ve levrek üreticiliği ile devam etmiştir. Bugün dünyada 52 milyon ton civarında yetiştiricilik yoluyla balık üretimi yapılmaktadır. Dilerseniz bu hızla gelişmekte olan endüstri hakkında herkesin bilmesi gereken gerçeklere şöyle bir göz atalım.

1 - Çiftlik balıkları GDO’lu yem ile besleniyorlar
Biyogüvenlik kanunu gereği GDO’lu hayvan yeminin serbest bırakılması ile beraber tavuk ve tavuk ürünleri, et ve et ürünlerinde olduğu gibi ülkemizdeki çiftlik balıklarının yemlerinde de GDO olma ihtimalini göz ardı etmememiz gerekiyor. Güney Marmara Doğal ve Kültürel Çevreyi Koruma Derneği Genel Başkanı Adnan Önürmen, GDO’lu mısırdan üretilen yemlerin tavuklardan sonra balık çiftliklerinde de kullanılmaya başladığını söyleyerek halkı uyarıyor.

2 - Bilim adamları, çiftlik balıklarındaki besin değerinin güvenilir olmadığını söylüyorlar.
Sağlıklı olduğu için balık yiyorsanız işte sizi ikilem içinde bırakacak bir bilgi: Bilim adamları çiftlikte yetiştirilen balıkların besin değerinde kat be kat düşüş olduğunu söylüyorlar. Omega-3’e bir bakalım örneğin; denizlerde büyüyen balıklar omega-3’ü deniz bitkilerinden sağlarlar ancak balık çiftliklerinde, çiftlik balıklarının yedikleri mısır, soya ve çok az miktarda omega-3 içeren yemlerden oluşuyor. Ayrıca doğal olmayan yüksek miktarda mısır içeren besinlerle beslenen balıkların yanlış yağ asiti birikmesi gibi problemleri oluşabildiği gibi balıkların antibiyotiklerle beslendiklerini ve insanlarda da antibiyotiğe karşı direnç kazanma gibi yan etkileri olduğunu unutmayalım. Bugün tavuklar hakkında konuşulan problemlerin aynısının balıklar için de geçerli olduğunu unutmayalım.

3 - Çiftlik balıkları genelde hastalık taşıyorlar ve bu deniz hayvanlarına da bulaşıyor.
Çiftlik balıkları ne yazık ki para çantanızdaki bozukluklar kadar sıkışık bir şekilde yaşarlar. Bir küvetin içinde 30’a yakın alabalığın yaşadığını düşünün. Bu kadar yoğun yaşamanın getirdiği hastalık ve parazitleri düşünün bir de. Elbette bu tip parazit ve hastalıklar deniz hayvanlarına da taşınmakta. Kanada’da geçen sene tüm pembe somon popilasyonun %80’inin ölüm sebebi balık çiftliklerindeki deniz bitleri idi. Ancak hasar bu kadarla kalmıyor; kartallar, ayılar, orkalar ve diğer yırtıcıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için somon yemeleri gerekiyor. İşte bu gibi yırtıcıların da yok olma sebepleri somon sayısındaki azalmadan dolayı oluyor.

4 - Balık çiftlikleri toksin dolu, bu da ekosistemin zarar görmesine sebep oluyor.
Bu kadar parazit ve hastalık balık çiftliklerinde mevcutken ne yazık ki çözüm olarak suya antibiyotik ve benzeri kimyasallar karıştırılma durumunda kalınıyor. Bu tür toksinler yerel ekosistemlerde geri dönülemez hasara yol açıyor. Örneğin deniz bitine karşı kullanılan ilaç hedef alınmayan omurgalı deniz hayvanların ölümüne sebep olabiliyor, iki kilometre kadar yayılabiliyor ve suda saatlerce etkisini kaybetmeden kalabiliyor.

5 - Çiftlik balıkları, yaşamlarını kendi dışkıları içinde sürdürüyorlar.
Çiftlik balıklarının bulundukları alana dışkılarını bırakmaları sonucu, deniz yatağında biriken bu yoğun kirlilik deniz hayatının yok olmasına sebep oluyor. Alg nüfusunun artışına da sebep olan dışkılar sudaki oksijen oranını düşürüyor ve su, yaşamı destekleyemez hale geliyor. Ülkemizde caretta caretta ve deniz kaplumbağalarının yaşam alanlarını sınırlaması ve üremelerini olumsuz etkilemesinden dolayı çevreciler kaygılarını sık sık ortaya koymaktadırlar.

6 - Balık çiftliklerinden kaçan balıklar ekolojiye tehdit oluşturuyor.
Çiftlik balıkları ya olağan işlemler sırasında ya da fırtına, insan faktörü, deniz memelileri ya da insan hatasından kaynaklı ağların yırtılması ile kaçarlar. Kaçan bu balıklar doğal ya da yerli balık popilasyonları için tehlike oluştururlar. Çiftlikten kaçan balıklar yerli türlerle gerek beslenerek, gerekse onlarla gıda ve yaşam ortamı için çekişerek biolojik çeşitliliği etkileyebilmekte ve doğal balıkların yer değiştirmesine ya da yok olmasına neden olabilmektedirler. Çiftlikten kaçan balıklar yerli türlerden bile olsa, diğer doğal balıkları genetik olarak etkileyip yapısını değiştirebilmektedir. Çiftliklerde yetiştirilen balıklar daha küçük yüzgeçler ile daha iri bir vücuda sahip olmakta ve daha saldırgan davranabilmektedirler. Tüm bu farklılıklar ortama uyum sağlamak için çiftlik balıklarının genetik özelliklerinin daha değişik olmasına neden olmaktadır.

7 - Çevreye verdiği ağır tahribat göz önüne alındığında balık çiftliklerinin kazanç değil zarar ettiği görülüyor.Sadece ekolojik olarak değil ekonomik olarak da sürdürülebilir olmayan balık çiftlikleri özellikle de sığ, kıyıya çok yakın, kapalı ve yarı kapalı koylarda yapılan yoğun üretimin olumsuz çevresel etkileri konusunda daha önce uyarılan İzmir ve Muğla çevresinde bulunan çiftliklerin kapatılmasının, bazılarının da taşınması gündeme gelmiş, çalışmalar sonucunda bu bölgelerdeki balık çiftlikleri sahipleri kendilerine yeni rotalar aramaya başlamıştır.

Şimdi yeni rotalardan birisi MERSİN, peki Mersinli bu durumda ne yapmalı?
- Üzerimize düşen ilk görev halkımızı ''balık çiftlikleri'' konusunda bilinçlendirmektir. Bu konuda bilgisi olan halkın örgütlenmesi çok daha kolay ve hızlı olacaktır.
- Balık çiftlikleri hakkında bilgisi olan insanlar çocuklarına da bu bilgiyi aktarıp sonraki nesillerin balık çiftlikleri tehlikesi ile karşılaşma olasılığını minimum seviyeye çekilecektir. Ağaç yaşken eğilir sözünden de anlaşılacağı üzere balık çiftlikleri konusunda bilgili çocuklar yetişkin bireyler olduğu zaman, yaşadıkları bölgede ve ya ülkede balık çiftlikleri kurulmak istendiğinde ne tür bir tepki göstermeleri gerektiklerini bileceklerdir.
- Mersin halkı sivil toplum örgütlerine gidip balık çiftliklerinin kurulması konusunda önleyici çalışmalar yapılmasını talep etmelidir.
- Mersinliler hangi siyasi partiden olursa olsun Vekiller ile iletişime geçip balık çiftlikleri konusunun meclise taşınmasını ve şehrimizde istenmediğini belirtmeleri gerekir.
- İmza kampanyaları başlatılıp, şehrimizin merkezi ve ilçelerinde imzalar toplanmalı bu imzalar belediyemize ve TBMM'ne ulaştırılmalıdır.
- Halkın birliği, dayanışması olmazsa olmazdır. Bir elin nesi var iki elin sesi var sözünden yola çıkarak hep birlikte bağırınca ses yukarıdaki gerekli yerlere net olarak gideceği su götürmez bir gerçektir.
- Sosyal medya, yerel kanallar, yerel gazeteler; önderler aracılığı ile kullanılmalı, konudan haberi olmayan halk bilgilendirilmeli ve bu mercilerin kullanılması ulusal basınında Mersin halkının ayağına gelmesinin önünü açacaktır.

Son olarak, sizlere balık çiftlikleri hakkında yapılan bir haberi ALINTI yaparak paylaşıyorum. 
Didim-Akbük sahil şeridinde 10 yıl önce kurulan ve sayıları 130'u bulan balık çiftlikleri, bulundukları 50 koydan 40'ını tamamen mahvetti. Aşırı kirlilik ile çiftliklerin koy ağızlarını kapatması yüzünden denize girilemiyor. Pislik yuvasına dönen koylar, çiftliklerinin eski kafesleri, ağları, bidonları ve katı atıklarıyla dolu.
MUĞLA'nın Milas İlçesi'ne bağlı Kıyıkışlacık Köyü ve Aydın'ın Didim İlçesi'ne bağlı Akbük Beldesi arasındaki sahil şeridinde 10 yıl önce kurulan ve sayıları 130'u aşan balık çiftlikleri, Güllük Körfezi'nin cennet koylarını cehenneme çevirdi. Çiftliklerin kurulu bulunduğu 50 koydan 40'ı tamamen kullanılmaz hale geldi. Güllük Körfezi'nde yer alan Kaynar, Güvercinlik, Zeytinli Ada, Ziraat Adası, Çam, Pinar ve Tavşan koylarına giden turistlerle yerli tatilciler, aşırı kirlilik ile çiftliklerin koy ağızlarını kapatması yüzünden denize giremiyor. Pislik yuvasına dönen koylar, balık çiftliklerinin eski kafesleri, ağları, bidonları ve katı atıkları ile tıka basa dolu. Danimarkalı turistler denize giremeden Bodrum'a dönerken, pislik içindeki koyda balık yemi çuvalı ve varilleri toplayan çocukları görüntüledi.
Balıkçılık da öldü Bodrum'da 35 yıldır balıkçılık yapan 46 yaşındaki Ahmet Koyunbaba, balık çiftliklerinin yat turizmi ve mavi yolculuğa büyük zarar vereceğini düzenlenen toplantılarda sık sık dile getirdiklerini ancak uyarıların dikkate alınmadığını söyledi. Balıkçılığı ve süngerciliği babalarından masmavi bu denizlerde öğrendiklerini anlatan Ahmet Koyunbaba şunları söyledi:

"Güllük Körfezi'ndeki dünya cenneti 50 koydan 40'ı çiftlikler yüzünden çöplüğe döndü. Bölgede balıkçılık yapan aile sayısı ise 900'lerden 100'lere kadar düştü. Eskiden 20 metre denizin dibini rahat görürken şimdi cennet koylarda bir metre derinliği göremiyoruz. Balıkların ölmeye başladığı, koyların dibinin balçık, çamur ve çöplüğe döndüğü yerde artık ne yöre insanı ne de turistler denize girebiliyor. 10 yıl önceye kadar yılda 4 bine yakın yerli ve yabancı yat Güllük Körfezi'nde demirleyip yöre halkına önemli bir ekonomik girdi sağlıyordu. Artık yatlar Güllük Körfezi'ni unuttu, tur acenteleri ise programlarından çıkardı. Balıklar da gerçek balıkçılık da öldü artık."

Tescilli çevre cinayeti Turizm şirketlerinden gelen yoğun şikáyet üzerine, Güllük Körfezi'ndeki balık çiftliklerinin yakınlarında ve koylarda incelemelerde bulunan Bodrum Yurttaş İnisiyatifi üyeleri, gördükleri manzara karşısında şaşkınlıklarını gizleyemedi. Balık çiftliklerinde yeni ölümler tespit ettiklerini ve bunun acilen araştırılması gerektiğini söyleyen Yurtsever Cephe Sözcüsü Ayhan Karahan, şöyle konuştu: "Bu yılın başında yaklaşık 4 milyon balığın öldüğü olayda farklı nedenler öne sürüldü. Şu anda balık ölümlerinin yaşandığı bölgede tek bir yapılaşma olmadığı gibi sanayi atıklarını getirecek dereler de yok. Tamamen plansız yapılaşma ve rant uğruna cennetin feda edilişinin en kötü örneğine tanık olduk. Yaptığımız incelemede balıkların öldüğünü ve havuzların üzerinde yüzdüğünü tespit ettik. Körfezde balık ölümlerinin ardından aşırı derecede kirlenen koylarda önümüzdeki hafta noter tespiti yaptırıp, hukuk mücadelesi başlatacağız."

Yine balık ölümleri başladı 
Kıyıkışlacık ile Akbük arasındaki bazı balık çiftliklerinde yüzlerce balığın öldüğünü görüntüledik. Milas Kaymakamı Bahattin Atçı, "Altı ay önce yaşanan ölümlerin durduğunu biliyorduk. Adı geçen bölgede balık ölümleri olmamıştı. Ancak olayın araştırılması için hemen tarım İlçe Müdürlüğü yetkililerine görevlendireceğim" dedi. Muğla Tarım İl Müdürlüğü Proje ve İstatistik Şube Müdürü Alim Kazancı ise "Çevre ve Orman, Tarım ve Köyişleri ile Kültür ve Turizm Bakanlıklarının yaptığı ortak yeni planın ardından kıyılarda ve koyların içinde faaliyet gösteren çiftliklerin ÇED raporlarını alarak bir an önce taşınmalarını bekliyoruz. Yeni yaşanan balık ölümleri ile ilgili bilgimiz yok. Konuyu acil olarak araştıracağız" diye konuştu.

Turistlere rezil olduk 
Avrupalı turistlere durumu anlatmakta güçlük çektiklerini söyleyen turizmci Ateş Akbaba, "Bir zamanlar yatların demirlediği, turistlerin yüzdüğü Çam Koy'da inekleri görünce söyleyecek tek bir söz bulamadım" diye konuştu. Akbaba, balıkçılığın da önemli olduğunu ancak doğanın tahrip edilmemesi gerektiğini belirterek, "Bir sektör üç kuruş kazanacak derken, kendi değerlerimizi böylesine feda etmek ne derece doğru? Mavi yolculuğu yarıda bırakıp Bodrum'a dönmek zorunda kaldık. Turiste karşı rezil olduk" dedi.

ttp://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=9735157&p=2

Yorumlar